Soru: Değerli hocam, birçok âlimden duyduğumuz ve okuduğumuz kelamcılar ve felsefeciler kimlerdir? Onların uğraştıkları kelam nedir? Bu konu hakkında bizi bilgilendirir misin? Allah size hayırlı mükafat versin.

Cevap: Kelamcılar, akidelerini oluştururken akıllarına dayanan kimselerdir. Onlar derler ki: “Allah’ın sıfatlarında ve akidede aklın alabildiği şeyler kabul edilir. Aklın alamadığı şeyler ise kabul edilmez.” Onlar, (akıllarına yatmayanı kabul etmemek için) iki yoldan birisini izlerler:

Birinci yol; eğer yapabiliyorlarsa bu delilde yani onun sıhhatinde bozukluk olduğunu belirtirler. Eğer hadis, Allah’ın sıfatlarından bir sıfatı isbat ediyorsa onlar ise bu sıfatı (akıllarıyla) kabul etmemişler ise “Bu hadis sahih değil ve sahih olmayan hadise itimad edilmez” diyebilmek için bu hadisi karalamaya çalışırlar.

İkinci yolları ise: Eğer ki delil sıhhat bakımından sahih ise bu seferde hakka dayanmayan saçma te’villerle yorumlayıp böyle inkar etmeye çalışırlar.

Mesela bazı bidatçı kişiler, Allah’ın rahmet sıfatı Kuran’da dolu olmasına rağmen bu sıfatı inkar ediyorlar. Oysaki Allah Kuran’da: “Rabbinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O rahmet sahibidir.” buyurmuştur. Aynı şekilde: “Allah Ğafurdur Rahimdir” dediği gibi (rahmet sıfatıyla ilgili) ayetler çoktur. Onlar ise diyorlar ki: ‘Allah’ın rahmeti yoktur ve Allah’ın bu sıfatla sıfatlanması caiz değildir, burada rahmetten kastedilen onun yaratılmışlara ihsanıdır sadece.’ Böylece onlar bu sıfatı, onun sonucunda gerçekleşecek şeylerle tefsir edip Allah’a nisbet etmiyorlar. Yada diyorlar ki: ‘Allah’ın rahmetinden kastedilen onun yaratılmışlara ihsan etmeyi istemesidir.’ Ancak malum olduğu üzere ‘yaratılmışlar için ihsan etmeyi istemek’ rahmet sıfatının sonuçlarından bir sonuçtur. Kelamcılar, rahmet sıfatını (ayette geçtiği için) sıhhat bakımından inkar edemedikleri için tevil ederek bu sıfatı inkar ediyorlar. Ve diyorlar ki bundan kasdedilen şu veya budur.

Aynı şekilde diyorlar ki: “[Rabbin geldi] ayetinden kasıt [Rabbi’nin emri geldi]dir. Çünkü gelmek işlemini Allah yapamaz.” Onlar, ayette geçtiği için bu delilin sıhhatini inkar edemediler. Bunun üzerine te’vil ederek inkar etmeye çalıştılar. Dediler ki : [Rabbin geldi] yani [Rabbinin emri geldi]. Şüphe yok ki bu te’vilin hiçbir delili yoktur.

Bu yaptıklarını tahrif diye isimlendirmek daha uygun olur. Çünkü bu, Allah’ın ve Rasulünün kelamını, Allah ve Rasulünün istemediği şekilde değiştirmektir. Bu da sözü kendi anlamından çıkarmak veya sözün kendi anlamlarını bozmaktadır. Öyleyse kelamcılar; Allah ile ilgili inançlarında veya gaybi konularda şerii delillere değilde akıllarına dayanan kimselerdir.

Felsefeciler ise Yunan ve Fars gibi toplumların ürettiği felsefe akımlarına tabii olanlardır. Bunlarda hakktan uzaktırlar. Onların hakka uygun olan sözleri zaten haktır. Ama bu uygunluğu, felsefecilerin görüşlerine nisbet etmek doğru değildir. Bilakis o hak, Allah’ın kitabından ve Rasulullah ﷺ’in sünnetindendir. Çünkü Allah, Peygamberini hidayetle ve hak dinle beraber gönderdi. Ayrıca o felsefeciler de bulunan batıl işlerde ise hayır yoktur zaten.

Kaynak : Silsiletu Fetâva Nur Ale-dDerb 276

بارك الله فيكم فضيلة الشيخ السائل م. ح. ج. يقول: فضيلة الشيخ؛ نقرأ ونسمع عن أهل الكلام والمتفلسفة عن كثيرٍ من العلماء فمن هم هؤلاء وما الكلام المنسوب إليهم، أرجو بهذا إفادة، جزاكم الله خيراً؟

الشيخ: الإفادة في هذا أن أهل الكلام هم الذين اعتمدوا في إثبات العقيدة على العقل، وقالوا: إن ما اقتضى العقل إثباته من صفات الله عز وجل والعقيدة، فهو ثابت، وما لم يقتضي العقل إثباته فإنه لا يثبت، ويسلكون في ذلك إحدى طريقين؛ فإن كان يمكنهم الطعن في هذا الدليل؛ أي في ثبوت هذا الدليل طعنوا فيه، فلو كان هناك حديث يدل على صفةٍ من صفات الله وهم لا يثبتونها حاولوا أن يطعنوا في الحديث، حتى يقولوا: إنه غير صحيح، ولا يعتمد على غير الصحيح، والطريق الثاني: إذا صح الدليل من حيث الثبوت حاولوا إنكاره من حيث التأويل فأولوه بأنواعٍ من التأويلات الباردة التي لا تغني من الحق شيئاً، فمثلاً هناك مبتدعة لا يثبتون أن الله تعالى موصوفٌ بالرحمة، ومعلومٌ أن القرآن مملوءٌ من هذه الصفة لله عز وجل مثل قوله تعالى: ﴿وربك الغني ذو الرحمة ﴾. ومثل قوله تعالى: ﴿وهو الغفور الرحيم﴾ والآيات في هذا كثيرة، فيقولون: إن الله تعالى ليس له رحمة، ولا يجوز أن يوصف بالرحمة، والمراد برحمة الله تعالى إحسانه إلى الخلق فقط، فيفسرون هذه الصفة بآثارها دون اتصاف الله تعالى بها، أو يقولون المراد بالرحمة إرادة الإحسان إلى الخلق، ومعلومٌ أن إرادة الإحسان ثمرةٌ من ثمرات الرحمة، فهؤلاء لا يمكنهم إنكار رحمته من حيث الثبوت؛ لكن أنكروها من حيث التأويل، وقالوا: المراد بها كذا وكذا، وكذلك قالوا في قوله تعالى: ﴿وجاء ربك)﴾ أنالمراد جاء أمر الله؛ لأن الله تعالى لا يمكن أن يأتي، فلا يمكنهم أن يردوا هذا الدليل؛ لأنه من حيث الثبوت؛ لأنه في القرآن لكنهم حاولوا رده من حيث التأويل، وقالوا: وجاء ربك؛ أي جاء أمر ربك، ولا شك أن التأويل الذي لا دليل عليه يسمى تحريفاً هذا هو الأحق به؛ لأنه صرف كلام الله ورسوله إلى غير ما أراد الله ورسوله، فيكون ذلك حرفاً للكلام عن موضعه، أو يكون ذلك تحريفاً للكلام عن مواضعه، فالمتكلمون هم الذي أثبتوا عقائدهم فيما يتعلقون بالله تعالى وفي أمور الغيب بالعقول لا بالمنقول، أما المتفلسفة فهم الذين انتحلوا ملة الفلسفة الموروثة عن اليونان والفرس ونحوهما، وهي أيضاًً بعيدةً من الحق؛ لكن ما وافق الحق منها، فهو حق ولا ينبغي أن ينسب إلى آراء هؤلاء المتفلسفة؛ بل هي من كتاب الله وسنة رسوله صلى الله عليه وعلى آله وسلم؛ لأن الله تعالى أرسل رسوله بالهدى ودين الحق وما كان منها باطلاً، فلا خير فيه

المصدر: سلسلة فتاوى نور على الدرب > الشريط رقم [276]

Diğer Yazılar

Adaletli Hükümdar: Nureddin Mahmud Zengi

Nureddin Mahmud Zengi Kimdir ? Nureddin Ebul Kasım Mahmud bin İmaduddin et-Turki es-Selçuki. İslam sancağını ölene kadar yükseklerde tutan adil, dindar ve cesur hükümdar.